21
Eylül 2015 tarihinde bir blogda, ismini haklı olarak vermek
istemeyen bir kadın tarafından “Söylemesem
Olmazdı…”
başlıklı bir beyan yayınlandı. Kadının bu beyanı, o dönemde
(tam olarak Nisan 2014) henüz AKE'nin üyelerinden olan bir erkek
tarafından kendisine uygulanan şiddet ve bu şiddetin ardından,
bazı AKE katılımcısı erkeklerin bu konu karşısında gösterdiği
tutum üzerine.
Bu
beyan karşısında öncelikle, konu AKE gündemine ilk geldiği
andan (Haziran 2014) itibaren nasıl tutum aldığımız ya da
alamadığımızın bilgisini ve bu zamana kadar neden yazılı bir
açıklama yapmadığımız yönünde bize yöneltilen sorulara bir
cevap sunmak istiyoruz. Ancak belirtmek gerekiyor ki bu metnin amacı
bu olay ile ilgili tumumuzu aklamak değil, AKE’nin iradesinin
kilitlenmesi sonucu ortaya çıkan sonuçların, sürecin ilerleme
biçimi ile nasıl iç içe olduğunu anlatmaktır.
Burada
bizler derken kastedilen, ne tüm AKE katılımcıları, ne de
kadının beyanında işaret edilen tüm kişilerdir. Bu metni kaleme
alanlar arasında, kadının beyanında bahsettiği, kendisine şiddet
uygulayan kişi mevcut değildir. Bu kişinin dışındaki diğer
kişiler, yani kadına şiddet uygulandığını bildikleri halde,
şiddet uygulayan kişiyle dayanıştığı söylenen iki kişi ve
süreci iki ay boyunca bir noktaya vardırmak üzere çabalayan ama
kendileri de erkek dayanışması yapmak ve konuyu örtbas etmek ile
itham edilen diğer dört kişinin, yani toplam altı kişinin ortak
iradesiyle kaleme alınmıştır.
Yanlış
anlaşılma olmaması açısından şunu belirginleştirmek gerek:
Bizler, şiddetin faili olarak işaret edilen kişiden kendimizi
ayırıyoruz, çünkü bir buçuk yıllık süreç boyunca hep bu
altı kişi olarak konuyla ilgilendiğimiz için şu anda da birlikte
bir açıklama yapıyoruz. Şiddetin faili olarak beyan edilen kişi
ile yolumuz, onun da kabulü üzerine daha o zaman ayrılmıştı ve
zannedildiği üzere kollanmak yerine, eleştiri sürecine maruz
bırakılmıştı. AKE’nin bu kişi ile ilgili kamusal bir eleştiri
sürecine girmemiş olması da sürecin ilerleme biçiminin grup
içerisinde yarattığı kilitlenmenin bir sonucudur. Bu kişi,
kendisi bir açıklama ya da bir savunma yapmak ister mi istemez mi
burasını bilemiyoruz.
Parçası
olduğumuz grup, 2014 başlarından itibaren düzenli toplantı
yapmakta giderek zorlanmaya başlamıştı ve mail listesi dışında
aktif bir oluşum fiiliyatta pek kalmamıştı. Düzensiz zamanlarda
bir türlü gerçekleşmeyen bir iki toplanma çağrısı dışında
hepimiz farklı farklı ilgi alanlarına yönelmiştik ve grup
dağılma eğilimdeydi. Bu dönemde, olayın bir email ile AKE
katılımcısı birisi tarafından mail grubuna aktarılmasıyla
başlayan tartışmalar yaklaşık iki ay sürdü. Biri geniş
katılımlı olmak üzere 2, ve diğerleri de bu konuyla ilgili
oluşturulan, suçlananların haricindeki kişilerden oluşan 4
kişilik bir komisyon tarafından olmak üzere 7-8 toplantı yaptık.
Bütün bu toplantılardan sonra kadına mail yoluyla ulaşabildik ve
yaşadığı olayı kendisi nasıl gördüğünü ancak o zaman
aktardı. O maillerde, yaşadığı olayı şiddet olarak gördüğü,
ancak bizden bir talebi olmadığı bilgisini edindik.
Bu
olayın da yol açtığı genel moral kaybı ile AKE'yi o zamana
kadar sürdürmeye çalışanlardan kalan bireyler olarak dağılma
sürecindeki bu oluşumu daha fazla sürdürmeme kararı alıp
faaliyetlerine 2014 yazında son verdik. Bu zaman sonrasinda
toplantı yapmasak da arkadaşlarımızdan biri güncel gelişme ve
akademik bilgileri sosyal medyada paylaşmaya devam etti.
Öncelikle,
kadının beyan metninde hakkımızda sıraladığı her iddiayı tek
tek ele almaktan çok, bu iddialara dair bilgilendirmenin ona nasıl
aktarıldığının oldukça önemli bir sorun doğurduğunu
belirtmemiz gerekiyor. Bizim açımızdan, karşımızda başından
beri tek bir figür yer aldı: Kadının maruz kaldığı şiddet
olayına dair, AKE'ye yolladığı email ile bir süreç başlatmak
isteyen, kendisi de o zamana kadar AKE bileşeni olan, bu süreci
kadının adına değil, kendi adına, kadınla dayanışmak ve
şiddet vakasına dikkat çekmek için başlatmak istediğini
belirten bir erkek AKE katılımcısı ve tüm bu süreçte AKE’yle
hiç bir ilişkisi olmayan biriymiş gibi yapıp, kendi tek kişilik
örgütü (eleştirel erkeklik çalışmaları alanında bilinen bir
STK oluşumu) üzerinden, emir verir şekilde davranmaktaydı. Bütün
sıkıntı burada başladı. Yani yukarıda özetlediğimiz tartışma
süreci, AKE'ye yaşadığı olayın bilgisi verilen bir kadın ile
AKE'den bazı erkekler arasında bir iletişim şeklinde başlamadı.
Süreci başlatan erkek, kadının durumu hakkında bir bilgilendirme
ile toplantı çağrısı yapmış da değildi.
Kadının
ne yaşadığı konusunda, tümüyle kendi iradesi ile AKE'deki fail
dışında başka iki erkeği de suçlayarak AKE'nin ne yapması
gerektiği, sürecin nasıl yürümesi gerektiği gibi bütün
hususlarda, ilgili tarafları dinleme ihtiyacı dahi duymaksızın,
süreci kendi kafasında tamamlamış, hükmünü vermiş ve
yaptırımını da tayin etmiş, bunu AKE'ye dikte eden bir erkeğin
54 sayfalık bir iddia metni ile bu süreç başladı. Sonrasında
iki ay boyunca onunla diğerleri arasında, önce yazılı
tartışmalar sonra da toplantılar üzerinden sürdü. Tüm bu
tartışmalarda, kendisine her seferinde, kadının bu konuda açık
bir beyanı varsa, bu beyanı mümkünse kadının kendisinin bizlere
de iletmesi, eğer mümkün değilse onunla temas halinde olan, ya da
dayanışma içinde olan başka kadınlar tarafından gruba bu
bilginin verilmesinin sağlıklı bir iç tartışma ve/veya yüzleşme
süreci yürütmek için gerekli olduğu tartışmanın diğer
taraflarınca söylendi. Zira grup içerisinde veya kişiler arasında
gerçekleşen pek çok konuşma ve ayrıntı, tartışmayı bir
politik ahlak meselesi olmaktan çıkarıp kadına yönelik bir
şiddet ithamı üzerinden bir erkek kavgası havasına sokmaktaydı.
AKE mail listesinde olup da bu tartışmaya kısmen katılan, zaman
zaman iddiayı gündeme taşıyan erkeğin savlarına destek olan ya
da bunları eleştiren başka bireyler olduğu gibi, hiçbir
tartışmaya katılmayan bireyler de oldu.
Kadının
maruz kaldığı şiddet olayından, doğrudan ya da dolaylı olarak
kadın tarafından -yani kendisi de AKE katılımcısı olan bir
erkek aracılığı olmaksızın- bilgilendirilecek olmamız halinde
bu beyanı tartışmasız kabul edip, fail kişiyi yüzleşmeye davet
edeceğimiz de bütün bu tartışmalarda çok sayıda tekrarlarla
belirtildi, yazılı olarak kayıtlıdır. Ancak bu sürecin seyri
boyunca, konuyu bildiği halde örtbas etmek için arkadaş
dayanışması ve akraba dayanışması yaptığı söylenen iki kişi
de, konuya dair kadın tarafından kendilerine yapılmış hiçbir
bilgilendirmenin ya da tanıklıklarının olmadığını, bahsi
geçen şiddet olayından ancak, AKE katılımcısı süreci başlatan
erkeğin yaptığı bu suçlamaya maruz kaldıkları, gruba yollanan
eposta ile haberdar olduklarını belirttiler, ve bütün tartışmalar
boyunca bunu apaçık şekilde savundular, kanıtladılar. Bu iki
kişiden başka, diğer dört kişi ise, bu iki kişiye yapılan,
durumu bildikleri halde örtbas ettikleri iddiasının -ki şiddet
gösteren erkekle dayanışma iddiasının dayandığı nokta
burasıdır- kabul edilemez olduğunu, mail yoluyla yapılan bu
bilgilendirmeden önce kimsenin bu konu hakkında hiçbir şey
bilmediğini defalarca savundular.
Denilebilir
ki konunun özünü değil, çok daha tali bir meseleyi
tartışmışsınız, ve bir kadının maruz kaldığı şiddet ile
ne empati kurmuş ne de sorumlu kişiyi yüzleşmeye sokamamışsınız.
Fakat her seferinde dönüp dolaşıp tartışmaları kilitleyen asli
mesele, iddia sahibinin ve aktarıcının bir erkek olması,
mağduriyet yaşayan kadının ise bu tartışmanın belirli bir
aşamasına kadar kendi sesi ile hiç duyulmamış olmasıdır. Bu
sebepten iddia sahibi erkeğe, defalarca, kadını temsilen ya da bir
aktarıcı olarak konuşmayı bırakması, suçlamalarla ve kesin
hükümlerle hareket etmek yerine birlikte yürütülecek bir
kolektif tartışma için taraf olarak konuşmaktan çıkması, sakin
kalması, agresif davranmaması ve kişilerin kişilik haklarını
hiçe sayan tehditlerini bırakması söylenmişti.
Kadınla
bir kaç sonra, 4 kişilik komisyon tarafından yapılabilen email
yazışmalarıyla ancak iletişim kurulabilmişti. O noktada kadın,
aracılık yapan erkeğe aktardığı bilgilerin doğruluğunu teyit
ettiğini, ancak bu sürece dair kendi adına bir talebi olmadığını,
bu süreci ilgili erkeğin kendi hesabına başlattığını altını
çizerek vurguladı.
Bu
nedenle, bugün elimizdeki beyanda, (şiddetin faili hariç diğer
kişiler hakkındaki) sözü edilen suçlamalara kaynak teşkil eden
tüm bilgilerin, süreç içinde tartışmanın bir tarafı olan
erkek tarafından kadına aktarılması, kadınla aramızda dolaysız
bir iletişimin olmadığı, bizim kendimizin gerçekte ne
dediğimizin, daima o erkeğin filtresinden geçirilerek aktarıldığı,
ve bu şeytanileştirilmiş temsil edilme biçimimizin de bu filtre
yoluyla oluşturulduğu konusunda zaman içinde bir fikre sahip
olduk. Bu yüzden de konunun özünden sapıp, bu kişi ile bizim
aramızda dönen ve fazlasıyla kişiselleştirilmiş bir tartışma
içinde kilitlendik.
Bugüne
kadar el altından oluşturulmuş ve dolaşıma sokulmuş bütün
kanaatlerin inşa edilmesinde katkısı olan kişi, ya da zaman
içinde çeşitli ortamlarda çirkin boyutlara varan dedikodularla
konuyu köpürten kişilere bir cevap olarak da anlaşılmalıdır bu
metin. Kindar tavırları bırakıp burada ne söylendiğini
işitmelerini talep ediyoruz. Erkeklik hepimizin üzerinde işleyen
bir sistemdir, birilerinin diğerlerini damgalarken kendilerini
şahane bir şekilde temize çektikleri bir kişisel arınma meselesi
değil, birlikte dönüşüm meselesidir. Rahatsız olduğumuz şey
başka kişilerin, ayan beyan bir metin yazarak temiz bir tartışma
ortamı başlatmak yerine, söz hakkı olan kişilerin savunma
haklarını hiçe sayan çirkin bir dedikodu ile yollarına devam
etmeleri idi. Kadının beyanı, meseleden ekmek yemek isteyen bu
gayri ciddi kişilerin ancak susmalarını ve konunun hakiki
taraflarının açıkça konuşmalarını sağlamış oldu.
Konunun
AKE eposta listesine sert bir suçlama ile aktarılıp en başından
itibaren son derece gerilimli bir şekilde sürdürülen 3 aya
yayılan tartışmaların ve kadınla ancak yapılabilen yazışmanın
sonunda, taraflardan birisini oluşturan iddia sahibi erkek ile
diğerleri arasında, her ne kadar birbirlerinin tüm söylediklerini
ayrıntılarıyla dinleyen aklı selim bir tartışma yaşanmış
gibi görünse de ne tutumundaki tek yanlı dayatmacılık hakkındaki
eleştirilerimize kulak verdi, ne de “bildiğimiz halde konuyu
örtbas ettiğimiz” iddiasını geri çekti. Bütün tartışmalarda
söylediğimiz şey, bu beyanın kadından gelmesinin gerektirdiği
şekilde failin uzaklaştırılmasını kadından bir beyan geldiği
durumda yapacağımız, ancak kadına verilen yanlış bilgiler
nedeniyle, iddia sahibi erkeğin talepleri uyarınca, diğer iki
kişiye herhangi bir yaptırımın söz konusu olamayacağı, bilip
de göz örtbas etme iddiasının tümüyle yanlış olduğuydu.
Kadınla yapılan yazışmadan sonra fail eposta grubundan ve sosyal
medya hesaplarındaki yönetici durumundan azledildi.
Şiddetin
faili olan erkeğin, vaktinde gruptan uzaklaştırılmış olmasının,
kadının beyanından görüldüğü üzere, yeterli bir tedbir
olmadığı düşünülebilir. Ancak bundan fazla, iddia sahibi erkek
tarafından talep edilen türden bir yaptırımı da uygulama
yetkisini kendimizde görmedik. İlgili süreçte bahsi geçen kişi,
toplantıların hiçbirisine katılma iradesi göstermedi ve her
şeyden çekildi. Bizim nihai kararımız da, kadının kendisinin
veya onunla dayanışma halinde olan başka kadınların açık bir
kamusal beyanda bulunmaları halinde, bu konuyla ilgili neyi yapıp
yapamadığımızı açıklayacak bir metin hazırlamak yönünde
olacağı, o ana kadar da kadından gelecek bir beyanı beklemek
şeklinde bağlandı. Ancak belirtmek gerekiyor ki, şiddet vakasını
AKE’nin karşısına çıkaran kişilerin odağında vakayı
gerçekleştirdiği beyan edilen kişi değil, diğer AKE üyeleri
bulunmaktaydı. Daha açıkça tekrar edersek, kadına şiddet
uygulayanla değil, onunla dayanıştığı iddia edilenlerle
uğraşmak asli mesele haline getirildi. Bu da tartışmayı
yürütmeyi fazlasıyla zorlaştırdı. Bugün kadın kendi adına
beyanda bulunduğu için biz de bu açıklamayı gecikmeden yapmayı
zorunlu görüyoruz.
Başta
denildiği gibi, AKE adına değil, bu olay vuku bulduğu esnada
AKE'de işletilmeye çalışılan ama kadın açısından apaçık
bir yetersizlik gösteren, o süreçte yer almış kişiler olarak bu
son metni yazdık.
Bir
özeleştiri şerhi düşmemiz icap ediyorsa bu şerhi herkes için
düşelim: Eğer en başından, taraflara bölünmeden, AKE'dekiler
olarak konuyu ortak bir mesele haline getiremediysek bunun sebepleri
arasında şunun hiç atlanmaması gerekir: konuyu -aleni bir kadın
beyanı olmaksızın- kamu önünde erkekler arasında bir kavgaya
dönüştürmeme kaygısıyla ve adil bir karar mekanizmasının
işlemesi amacıyla, kadının sesini ve AKE'deki tüm diğer
bireylerin iradelerini ipotek altına alma girişiminden kendisini
alıkoyamayan kişinin de öz-denetimli davranamadığını
belirtmeliyiz. Burada da unutulmamalıdır ki AKE: herhangi bir fon
alıp proje yönetmeyen, tamamen gonüllüğe, yatay örgütlenmeye
dayalı kollektif bir oluşumdu. Bu nedenle o anda da bu konuda
düşünmek ve yapıcı bir karara varmak için çaba harcamak
isteyen bireyler meseleye müdahil oldu.
Tüm
bunlara rağmen daha atak, daha donanımlı ya da hızlı
davranabilirdik. Kendi içimizde bir süreci daha hızlı bir şekilde
yürütüp, bilginin kaynağının, suçlayarak ve hüküm vererek
süreci başlatan bir erkek olmasını mesele etmeyip, olaya daha
etkin şekilde müdahil olabilirdik. Ancak süreç boyunca sadece
içeriği değil devamlı olarak, konunun gündeme getirilme biçimini
de tartıştık. Buna sebep olan şey, süreci başlatan kişi ile
politika yapma anlayışımızdaki farklar ve erkeklik eleştirisini
bir damgalama olarak değil, öz dönüşüm süreci olarak
algılamamızdı. Aramızdaki bir erkeğin bir kadına şiddet
uyguladığında dahi, uzaklaştırıldıkdan sonra, bununla
yüzleşerek bir daha tekrarlamayacak farkındalığa ulaşmasını
sağlamak için çabalamak gibi nispeten iyimser / yapıcı bir
yaklaşımı politika algımızın merkezine koymuştuk. İfşa,
tecrit, damgalama bize uygun gelmedi hiçbir zaman.
“Talepler
açıktı: Faillerle gereken konuşmanın yapılıp bana aktarılması,
faillerin ifşa edilmesi ya da faillerden gelecek bir özeleştiri.
Ancak bunların hiçbirisi olmadı.”
cümlesindeki berraklıkta bir talep kadın tarafından bu metne
kadar hiç söz konusu edilmedi. Bizden belirli yaptırımlar
uygulamamızı isteyen, tüm süreç boyunca, hep kadınla dayanışma
ve iletişim içinde olduğunu belirterek, ne yapmamız gerektiğini
söyleyen hep erkek oldu. Yatay işleyen bir örgütlenmede,
örgütlenmenin o ana kadar aktif bir katılımcısı olan kişilerden
birisinin, henüz bir konsensus oluşmadan, topluluğun bütününü
karşısına alarak ortaya attığı bir yaptırım talebinin bir
hüküm olarak diğerleri tarafından kabul ve icra edilmesi söz
konusu olamaz. Bir buçuk yıl beklediysek, kadının eğer varsa
talebini duymak üzere kendi kamusal beyanını bekledik.
Şimdi
son sözümüzü söyleyelim: kadının beyanı açıktır. Bir
şiddet olayı vaki olmuş ve kendisi bundan ruhsal yara almıştır.
İlgili fail kişi bizim tarafımızdan, bütün bu süreç bittikten
sonra da sayısız kereler eleştirilmiş ve bir farkındalık
sağlaması için kişisel konuşmalar yapılmıştır. Bundan
sonrası kadının beyanının, ve bizim bu açıklamamızın
kendisine iletilmesi ve bunun etrafında kendisi hakkında
düşünmesidir. Olaya bakış açımız hiçbir zaman ahlakçılık
ya da sadakatsizlik üzerinden kadına yönelik bir eleştiri olmadı.
Sürecin, iddia sahibi erkek tarafından işletilme biçimine karşı
direnç gösterdiğimiz için böyle bir algı oluştuğunu
söyleyebiliriz. Eğer yine de, hâlâ bizlerin ona karşı ahlakçı
ya da erkek korumacı saiklerle hareket ettiğimiz algısı onun
açısından devam ediyorsa, ki ediyor, her ne gerekçe ile olursa
olsun kendisindeki ruhsal yarayı sürdüren bu algı için
kendisinden özür diliyoruz.
Bu
metni, AKE'nin, halihazırda faal bir grup olmadığını, aslında
fiilen 2014 yazında hepimizin ortak kararıyla sona ermiş olduğunu,
yalnızca sosyal medya üzerinden farkındalık yaratma amaçlı
paylaşımlarını bugüne dek sürdürdüğünü genel kamu oyuna
duyurmamıza vesile olarak görüyoruz. Kişiler olarak, halen
hatalarla da olsa savunduğumuz ilkeleri, hegemonik erkeklik ile
ilgili yaptığımız çalışmalar sırasında öğrendiklerimizden
veya öğrenemediklerimizden hareketle gündelik hayat alanlarımızda
sürdürmek için çaba sarf edeceğimizi her birimiz kendi adımıza
taahhüt ettiğimizi beyan ediyoruz. Bunun yanında çevrimiçi ve benzeri yollardan, buradaki taahhütümüz doğrultusunda bilgi ve
gelişmeleri paylaşmak ve yaymak isteyen arkadaşlarımız olursa bu
onun kendi kişisel gönüllü seçimi olacaktır.